Tuval adına kullandığı taşların hikayesini fırçasıyla tamamlıyor (2)

Tendürüst yaşta İstanbul’daki kariyerinden vazgeçerek Antalya’nın bire bir şiddetli köyüne yerleşen ressam Berrak Sağlamer, natürel malzemelerle ayrımlı eserlere imza atıyor.

İstanbul’da 1990’lı yılların sonuna büyüklüğünde arsıulusal çıpa polat ticareti eden Sağlamer, 1990’dahi daha 40 yaşındayken kariyerinden vazgeçerek Adrasan’a yerleşti.

İş hayatı bitmeme ederken fırsat buldukça kara kalem çalışmaları yapan Sağlamer, katıksız malzemelerden yararlanarak suret çalışmalarını genişletti.

Hikayesini kişiselleştirmek istediği taşları tuval olarak kullanan Sağlamer, otağ ve dikme dallarıyla yaptığı eserleriyle birçok sergi açtı.

Ankara’daki sanatseverlerle birlikte mülaki olmak talip Sağlamer, Mustafa Ayaz Vakfı Görsel Sanatlar Müzesi’nde 9. şahsi sergisini açtı.

Sağlamer’in taş, tuval ve keçe kullanarak yaptığı 50 eserin kayran aldığı işporta, 11 Aralık’a büyüklüğünde izlenebilecek.

“Hangi ben hangi birlikte dünyanın yeryüzü bol ressamı taklit edemez”

Ressam Sağlamer, AA muhabirine, 1992’da İstanbul’un öldürücü hayatından uzaklaşmaya karar verdiklerini, 4 sene süresince Çatalca’dan başlayıp peşi sıra bütün Iye sahillerini dolaşarak orman süresince sakin ayrımsız saha aradıklarını söyledi.

Adrasan’bile tıpkısı incitici köyüne evlerini yapmaya değişmeyen verdiklerini belirten Sağlamer, 1999’dan beri üstelik yaşamlarını bu köyde sürdürdüklerini dile getirdi.

Resim yapmanın değme zaman vazgeçilmezleri ortada meydan aldığını fakat hisse senedi hayatının ve şehrin yoğunluğundan periferi buna çokça bir iki punt bulabildiğini ifade eden Sağlamer, “Şehirden ayrılıp dahi köye yerleşince şurası ayırt ettim, insanın algıları açılıyor. Sahada deli dolu camit nesneleri izlemeye başladığınızda o büyüklüğünde çok öz öğreniyorsunuz ki. Huy hem büyük sanatçı hem büyük öğretmen.” dedi.

Sağlamer, çocukların bulutları ayrımsız nesneye benzeti oyununu, kendisinin taşlara uyarladığını anlatarak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eksikleri görüp dahi hayalde tamamlamayı ego taşlarda ayırt ettim. Önceki çakıl taşı taşlarıyla başladı bu hikaye, sonraları çok sıradan geldi çakıl taşları, kayrak taşlarını kullandım. Baktım kim bana tıpkısı güruh hikaye anlatıyor, dokusunda o kadar haddinden fazla husus var kim. Neler, neler yaşamış bu ahcar, dünyanın arz eski noksan kalmış hikayeleri vardı üzerinde. Fırçayı boyayı elime alıp, aşağılık dokunuşlarla dokusunu bozmadan onun hikayesiyle benim hikayemi birleştiriyor, eskimemiş tıpkısı nişane ortaya çıkıyor, dünyanın arz çarkıt tablolarına ehil oluyorum. Taşlarla çalışmayı çokça seviyorum. Imitasyon edilemez. Hangi ego ne birlikte dünyanın arz mebzul ressamı taklit edemez. Zira tabiat ayrımsız henüz benzeri şeyi yapmayacak.”

“Keçeye sunma çokça kadını işlemeyi seviyorum”

Sağlamer, natürel malzemeler içre keçeyi üstelik haddinden fazla yeğleme ettiğini dile getirerek, “Çadır, bizim atalarımızın dünyaya armağan ettiği çok cesim bire bir dokuma ürünü. Yemeden Içmeden deri, tarh etmek açmak üzere değil, bunu sanatsal boyuta koymak ve çıktı gündemde ağrımak üzere keçe tablolar yapmaya başladım.” diye niteleyerek konuştu.

Rölyef tadında 3 boyutlu deri tablolar yaptığını belirten Sağlamer, “Taşlarla çalışırken onun hikayesini tamamlıyorum. Kendi hikayemle birleştiriyorum amma oba anca değil sıfırdan istediğimi, hayalimdekini anlatabiliyorum.” ifadelerini kullandı.

Sağlamer, Anadolu’nun tıpkı tanrıçalar diyarı olduğunu, bu nedenle keçeye yeryüzü haddinden fazla kadını işlemeyi sevdiğini, kadının öz gücünü fark etmesi üzere çaba harcadığını söyledi.

“Avrat gücünü ayırt ederse onu kimse durduramaz.” diyen Sağlamer, evde, işte bilimde, sanatta hak ettiklerini alması amacıyla resimleriyle kadınlara mesaj göndermeye çalıştığını kaydetti.

Sağlamer, kurumuş köklerin bile kullandığı malzemeler beyninde kayran aldığına meni ederek, “Usul bizim üzere çokça cesim. Köklerimizden uzaklaşırsak, üstüne koyacağımız şey çokça yavan, sıradan, temas husus olurdu. Geleneği unutmadan, üzerine katma yaptığımızda o antlaşma şahsiyetli oluyoruz, onu vurgulamaya çalıştım. Mitolojiden hikayeleri köklerle birleştirdim. Kökün şahsen kendisini kullandım. Anlattığım köklerinden kopmadan bugünü yaşayalım.” dedi.

Mustafa Ayaz’ın hayranlık duyduğu aynı ressam olduğunu dile getiren Sağlamer, Mustafa Ayaz Vakfı Plastik Sanatlar Müzesi’nde Ankaralı sanatseverle buluşmaktan duyduğu mutluluğu birlikte sözlerine ekledi.

Share: