800 yıldır yanan ocaklar, teknolojiye yenildi
5 bin yıldır var olan nalbantlık, teknolojiye yıprak düştü
KASTAMONU – Kastamonu’birlikte 800 yıldır atadan toruna geçerek yakılan nalbant ocakları, teknolojinin gelişmesiyle bulunmayan olmaya beniz tuttu.
Ergenekon efsanesinden çıkan ve 5 bin yıldır yaşatılan nalbantlık, hayvanların ulaşımdaki yerinin azalması ile namevcut olma noktasına geldi. Kastamonu’de 800 yıldır yanan ocaklar, teknolojinin gelişmesi ve beygir, uzun kulaklı, katır üzere hayvanların namına traktör, kamyon, otomobil kabil araçların kullanılmasıyla sönmeye başladı. Kastamonu’bile nalbantlık mesleğinin sonuç batın ustası bile yanan ocağı mantinota noktasına geldi. İlkokula giderken dedesinden ve babasından öğrendiği mesleği şimdiye kadar yaşatan Hasan Danacı, nalça ve mıhlara rağbetin düşmesi üstüne yanan ocağını birlikte metres noktasına geldi. Havale konusunda nal ve mıhlar yapan Hasan Danacı, ömrünün yettiği yere kadar dedesinden ve babasından teslim aldığı ocağı yakmaya devam edeceğini kaydetti.
“Nal ve mıhlara artık rakiplik yok, teknolojiye yenik düştük”
Kastamonu’dahi Ortaköy’bile tevakkuf eden sonuç nalbant ustası Hasan Danacı, ‘Burada hayvanların ayaklarına nalça ve çecik yapıyoruz. Bizim bu dede mesleği babadan oğula geçiyor. İlkokuldan beri tığ nalbantlık mesleğini yapıyoruz. Şimdiye büyüklüğünde yapıyorduk ancak sonuç biraz yıldır satışlar fena hâlde düştüğünden kontekst şu anda sipariş konusunda yapmaya başladık. Nalça ve mıhlara imdi rakiplik yok, teknolojiye yenik düştük. Beygir, merkep, katır üzere hayvan bilimi bitti, bu hayvanları kullanan olmadığından, köylerde artık traktörde imdi, artık kullanan o yüzden namevcut” dedi.
“Yaşatabildiğim kadarıyla yaşatmaya çalışacağım”
Dedesinden ve babasından nalbantlık mesleğini öğrendiğini anlatan Danacı, “Ben, dedem ve babamdan öğrendik bu mesleği. Daha Çok benim oğlumda yapar mı yapmaz mı bilemiyorum. Bundan Sonra bu patika öldüğü için köylerde çıktı canlı nesilde kalmadı. Daha Çok ben, yaşatabildiğim kadarıyla yaşatmaya çalışacağım. Sipariş olursa sipariş üzerine yapıyoruz. Beygir mıhı, merkep mıhı, öküz mıhı. Ego, buradan yaptıklarımı Kastamonu’ya toptancıya gönderiyorum, oradan dahi bambaşka illere satışı yapılıyor” diyerek konuştu.
“Kurtuluş Savaşında atların ayaklarına nalça ve mıhlar buradan gönderiliyordu”
Kurtuluş Savaşında atların ayaklarına nalça ve mıhların Kastamonu’daki ocaklarında yapılarak cepheye gönderildiğini belirten Danacı, ‘Bu nalça ve mıhları, 8’lik demir çubuklardan yapıyoruz. Ocakta ısıtıp çekiç ile tokatlayarak kullanıma amade arkaç getiriyoruz. İnşaattan çıkan atık demirleri değerlendiriyoruz burada. Dedelerimiz anlatırdı, Kurtuluş Savaşında atların ayaklarına nalça ve mıhları buradan gönderiyorlarmış. Cepheye nalça ve mıhlar bu ocaklarda yapıldıktan bilahare gidiyormuş” şeklinde konuştu.
“Halas Savaşında sipahi ocaklarına bu köylerimiz nal ve başlı yapmışlardır”
Kastamonu’dahi Ortaköy, Omcular, Yarışlar, Dağyolu köyü, Nalcıkuyacağı köyü ve Kırışoğlu köylerinde nalbantlık mesleğinin rahat olduğunu tamlayan Araştırman-Edip Mustafa Seyyar ise, Buralar Amasya’daki Saika Beyazıd Vakfına aittir. Bu köyler nal, çivi, tığ, özengi, atın koşu takımlarını yapmakla önce ilk görevlendirilmişlerdir. İhsangazi ilçesine sınırlanmış Sipahi köyü vardır. Burada yapılan malzemeler esasta nal, çecik, özengisi, kılıcı yapılarak sipahi ocaklarına verilmiştir. Kurtuluş Savaşında bile sipahi ocaklarına bu köylerimiz nalça ve çivi yapmışlardır. Amma serencam yüzyılın çeyreğine geldiğimizde atın yerini traktörün alması, eşeğin yerini taksinin almasıyla, bu çığır, bu sanat bitme noktasına gelmiştir. Sonuç iki temsilcisi kalmıştır. Birisi Hasan Danacı, diğeri birlikte Omcular köyünden Mehmet Akkuştur. Bu ailecek yapılan ayrımsız zanaattır. Önceki rical bu nalça yahut mıhı tor adına yaparlar, kadınlarda döver ifadelerini kullanıldı.
” Nalbantlık mesleğinin 5 bin almanak aynı tarihi vardır”
Nalça ve mıhın, Ergenekon efsanesinden çıktığını belirten Gezici, “Körüğün bulunması, demirin işletilmesi, nalça ve mıh sanatının yapılması, atın evcilleştirilmesiyle Türklerde birlikte başlamıştır. 5 bin yıllık aynı tarihi vardır. Anadolu’nun fethiyle devam fail bu bölgede nalça ve çivi yapılmaya halen devam ediyor. Amma serencam temsilcileri daha çok. Bu sanatta ödemek üzere. Ziraat Fakültesinin Zirai Mekanizasyon Bölümlerinde bu meslekler efdal lisans tezi olarak verilmesi gerekiyor. Bunlar devletin arşivlerinde bulunmalıdır. Yoksa kaybolup revan ayrımsız konferans haline gelecektir” diyerek konuştu.
Bu ocaklar, kısaca 800-850 yıldır yanıyor
Kastamonu’daki ocakların kestirmece 800-850 yıldır yandığını anlatım eden Turist, “Miladi 1200 yıllardan beri bu ocaklar yanmaktadır. Daha öncesinden Külliye Hadid köyünden mevrut demirler burada işletilmekteydi. Karamukmolla köyünden sâdır demirler burada işletilmekteydi. Bu ocakların kestirmece 800-850 yıllık bire bir geçmişleri vardır. Bu köylerimizde bulunan ocaklarda değme zümre iz yapılmaktadır. Dirayetli ilk öz malzemesini yapar, örsünü, çekicini, sacını, kalıbını, kalıplamasını, elan sonradan çecik ve nalça yapmaya başlar. Kep kep yapmaya başlar, kep kep ise pabuç çivisidir. 15. yüzyılda Kastamonu’dan İstanbul’a giden kep kepler daha çok istem görüyordu ancak akıbet dönemlerde daha çok azrail bulmuyor. Sipariş konusunda çalışıyorlar şu anda kalan son iki maharetli” dedi.
“Kurtuluş Savaşında bu köylerimizde yapılan nalça ve mıhlar, cepheye taşınmıştır”
Kastamonu bölgesinde nalbantlık mesleğinin babadan oğula sabık ayrımsız patika olduğunu söyleyen Araştırmacı-Edip Turist, “Bala 10-11 yaşlarına ulaştığında mesleği öğrenmeye başlar, 15-16 yaşlarına geldiğinde iyicene bire bir yırtıkça evet. Askerde Osmanlı döneminde bu ustalar sipahi ocaklarında çalışmışlardır. Sipahi ocaklarına nalça ve çivi yapmışlardır. Kurtuluş Savaşında bu köylerimizde yapılan nal ve mıhlar, cepheye taşınmıştır. Daha öncelerinde birlikte kılıç yapılırmış bu ocaklarda. Yatağan kılıçlarının yeri burasıdır” şeklinde konuştu.